UYARI

UYARI
Türk Ceza Kanununun 226. maddesi uyarınca 18 yaşından küçüklerin bu siteyi gezmeleri Yasaktır. 18 yaşından küçük iseniz derhal siteyi terkedin 18 yaşından küçük olan kişilerin bu siteye girmesini önlemek için, internet ortamında veya bilgisayar satış mağazalarında satışı gerçekleşen “AİLE KORUMA PROGRAMI” satın alabilir ve bilgisayarınıza bu programı kurarak, sitemize girişi engelleyebilirsiniz.

Aşırı Cinsel İstek (Hiperseksüalite)

Aşırı Cinsel İstek (Hiperseksüalite) 

Aşırı cinsel istek nedir?
Cinsel isteğin kişiye sıkıntı oluşturacak veya sosyal ve tıbbi sorunlara yol açacak düzeyde yineleyici cinsel davranış, cinsel fantezi ve cinsel etkinliklere girme dürtüsünün olmasıdır. Bu durumda cinsel istek ve aktivite kontrolden çıkarak sosyal, psikolojik, fiziksel ve adli sorunlara yol açabilir. 
Aşırı cinsel istekte masturbasyon artar mı?
Aşırı cinsel istekte her türlü eşli ve eşsiz cinsel aktivitede artışla kendini gösterebilir. Masturbasyonun yanı sıra pornografi, sanal seks, telefonda seks gibi tiplari de görülebilmektedir. 
Aşırı cinsel istek hormon bozukluğundan mı kaynaklanır?
Azalmış cinsel istek bazı durumlarda testosteron düzeyindeki düşüklükle ilişkili olsa da, artmış cinsel istek ile testosteron düzeyindeki artış arasında bir bağlantı olduğu düşünülmemektedir. 
Fiziksel hastalıklar aşırı cinsel isteğe yol açar mı?
Evet bunama, Parkinson hastalığı, sara hastalığı, beynin ön kısımlarının işlevinin kafa travması vb nedenlerle bozulması gibi durumlara artmış cinsel istek, bazen de buna bağlı davranış bozuklukları eşlik edebilir. 
Aşırı cinsel istek sadece erkeklerde mi görülür?
Hayır, her iki cinsiyette de görülür, ancak erkeklerde daha sıktır. Erkek/kadın oranının 3/1 olduğu düşünülmektedir. 
Aşırı cinsel isteğinin zararları neler olabilir?
Aşırı, kontrolden çıkmış cinsel aktivite cinsel yolla bulaşan hastalıklar, AİDS, istenmeyen gebelikler, adli sorunlar, ilişkiyi veya evliliği sürdürme güçlükleri, aile içi şiddet vb bir çok istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Ayrıca sosyal yaşamda ve iş yaşamında da zorluklarla karşı karşıya kalınabilinir. 
Aşırı cinsel isteğe başka psikiyatrik hastalıklar eşlik eder mi?
Evet, depresyon, manik depresif hastalık, alkol ve madde bağımlılığı, sosyal fobi, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve daha bir çok psikiyatrik bozukluk aşırı cinsel istekle ilişkili olabilir. 
Aşırı cinsel isteğin tedavisi var mı?
Çeşitli psikiyatrik ilaçlar ve psikoterapi faydalı olabilir. Ancak öncelikle bir psikiyatrist tarafından muayene edilmeli ve eşlik eden diğer psikiyatrik ve fiziksel hastalıklar açısından ayrıntılı değerlendirme şarttır. 
Aşırı cinsel istek fiziksel sağlığa zarar verir mi? 
Aşırı cinsel istek korunmasız, rastgele, çok eşli cinsel ilişkilere neden oluyorsa cinsel yolla bulaşan hastalıklara sebep olarak fiziksel sağlığa zarar verebilir. 
Aşırı cinsel istek ruhsal sağlığı bozar mı?
Aşırı cinsel isteği kontrol etmekle ilgili güçlükler bir başka ruhsal hastalığın sonucu olabildiği gibi kendileri de depresyon, kaygı bozukluğu vb ruhsal bozukluklara yol açabilir. 
Aşırı cinsel istek kısırlık yapar mı?
Hayır, doğrudan yapmaz. Ancak aşırı cinsel istek korunmasız, rastgele, çok eşli cinsel ilişkilere neden olursa cinsel yolla bulaşan hastalıklar yoluyla dolaylı olarak kısırlığa neden olabilir.
 Kaynak:
http://www.cetad.org.tr

************************************************

Kadınlarda Aşırı Cinsel İstek

Genç yaşlarda ve evliliğin ilk dönemlerinde pek çok erkek bir gecede birden fazla cinsel temas isteğinde bulunabilir. Bu nevi istek genç ve sağlıklı bir kadında da görülebilir. Fakat bu, bir iki gece için olabilir. Bir kadında uzun süre günde pek çok defa cinsel temas arzusu duyulması normal bir şey değildir. Bu, bazı rahatsızlıkların işaretidir.
Sebepleri:
1) Genellikle kadının erkeği ile arasında cinsel uyuşmazlık olabilir. Cinsel temastan kadın bir şey anlamaz, bunun sonucu, cinsel temas isteği devam edebilir. Bilhassa kocasında BELGEVŞEKLİĞİ, İKTİDARSIZLIK olan kadınlarda bu durum görülür. Bu nevi rahatsızlığı olan bir koca, cinsel temastan önce el hareketleri ve sözleri ile karısını uyartıp yarı yarıya tatmin etmeli, ondan sonra cinsel temasta bulunmalıdır. En kısa zamanda da iktidarsızlık veya bel gevşekliği gibi rahatsızlıklarını giderme yollarına başvurmalıdır; bunlar tedavi edilebilir.
2) Bazen kadın-erkek yaş farkı fazla olur ve kadın gereğince cinsel temasta bulunamaz ve onda doyumsuzluk meydana gelir.
Genellikle kadındaki cinsel doyumsuzluk yukarıdaki iki ana sebepten ileri gelirse de bazı başka nedenlerden de olabilir, bunlar da şunlardır:
3) Kendi kendini tatmin veya sair nedenle kadının bızırında (klitorisinde) meydana gelecek aşırı duyarlılık.
4) Bazı kadınlarda horman bozukluğu vardır, dolayısıyle bu kadınlar aşırı cinsel istek gösterirler veya tersi de olabilir.
5) Vulva ve vajina iç yüzeyinde çeşitli hastalanmalar oralarda kaşıntıya, dolayısıyla sürekli cinsel isteğe neden olur. Cinsel temas ile vajinanın iç kısmı kaşınmış olur, fakat bu kaşıntı böyle geçmez. Hastalık ne ise o tedavi edilmelidir.
6) Rahim kanamaları ve rahim kanseri nedeniyle kadına verilen aşırı erkeklik hormonu da kadında aşırı cinsel temas hissi uyarabilir. Hormon verilmesi kesilince, zamanla aşırı istek hissi de ortadan kalkar.
7) Tiroid bezinin veya böbreküstü bezelerinin fazla salgıda bulunmaları da kadında aşırı cinsel isteğe yol açabilir. Veya tersi de olabilir. Bu bezeler tedavi edilip normale sokulunca, aşırı duygular da geçer.
8) Verem hastalarında da cinsel istek çok artar. Hastalık tedavi edilince bu istekleri de kaybolur. Bugün verem tamamen tedavi edilebilmektedir.
Tedavisi:
Her şeyden önce aşırı cinsel isteği doğuran neden ne ise, o tespit edilmeli ve onun tedavisi yapılmalıdır. Bu arada aşağıdaki öneriler genel olarak fayda verir.
- Cinsel filmler, romanlar, resimler bırakılmalı. Uyartıcı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
- Çeşitli nedenlerden morali bozulmuş ve aşırı cinsel isteğe düşmüş kadınlar, bir psikiyatra giderek tedavi görmelidirler, çok faydasını görürler.
Kaynak
http://www.zehirliok.net

********************************************


Cinsel arzular


2013-02-03 13:58:18 Güncellendi Kadinlaricin.net sitesinde Cinsel arzular baslikli sayfadasiniz.Bu sayfada Cinsel arzular ile ilgili yazi bulunmaktadir.

Cinsel arzular




Cinsel arzuyu genler belirliyor...
Tokyo'nun Shibuya Square adlı meydanının tam ortasında iki adam kalabalığın tam ortasında dururlar. Biri evli bir işadamı öteki ise onun ‘‘kadın avcısı’’ Bay Nishi'dir. Birlikte meydandan geçen kadınları incelerler. Çok uzun, çok kısa, çok yaşlı, çok renksiz... Sonra birden işadamının gözleri parlar ve Nishi'nin omzuna vurur. ‘‘İşte o!’’
Nishi harekete geçer, yılanbalığı gibi kıvrıla kıvrıla kalabalığa karışır. ‘‘Özür dilerim’’ giriş cümlesiyle konuşmasına başlar: ‘‘Bir müşterim sizden gerçekten çok hoşlanmış. Şuradaki restoranın önünde bekliyor. Onunla tanışmak ister misiniz?’’ Kadın itiraz ederse, Nishi ısrar eder, ‘‘Çok zengin -çok zengin bir işadamı- ve size hediye de almak istiyor. Hadi gelin ve sadece tanışın. Birlikte yatağa girmeniz gerekmiyor. Teşekkür ederim. Ah gerçekten çok teşekkür ederim.’’
Sonra o nazlanan kadın kendini adamın arkasında yürürken bulur.
Bazen bu tür tuhaf buluşmalar, bir saatliğine prezarvatifin de hazır bulunduğu ‘‘aşk otelleri’’nde son bulabiliyor. Çoğu zaman pişmanlıkla bitiyor bu tür buluşmalar. Ya ikisi ya da taraflardan biri bir daha böyle birşey yapmayacağına yemin ediyor.
ÜÇ MİLYON SPERM
Gerçek şu ki kadın ne kadar tekeşliliği savunsa da, erkek tohumlarını dağıtabileceği kadar üremeye çalışıyor. Bir erkek dakikada üç milyon sperm üretebilir. Erkek bir fabrika gibi sperm üretedursun peki kadın ne yapar bu sırada?: ‘‘Kadının yumurta sayısı çok sınırlı. Bir de dokuz aylık hamilelik dönemini de düşünürsek bu işin niceliğinden çok niteliğine bakmak gerekir’’ diyor ‘‘Cinsel Arzular'ın Anatomisi’’ adlı kitabın yazarı ve cinsellik üzerine televizyon dizileri yapan Simon Andreae.
Simon kitabı için üç yıl önce araştırma yapmaya başlamış. Kadınların video kasetleri ve cinsel içerikli radyo programları ile ilgilendiğini, erkeklerin ise kadın dışında köpek, sübyan, ceset gibi her şeyden uyarıldığını farketmiş: ‘‘Bu insanlar tamamen heteroseksüeldi, ama genel popülasyona göre bir iki şey farklıydı. Çocukken ya çok erken yaşta yetişkin cinselliğiyle tanışmışlar, ya cinsel tacize uğramışlar ya da ilk cinsel istekleri keskin bir şekilde bastırılmıştı.’’
Mark Matthews, 12 yaşındaki genç kuzeni ile yatakta yakalandığında ‘‘Ben bir şeytanım. Ben bir pisliğim. Küçücük çocukların iğrenç bir şekilde günahına giriyorum. Ama yaptıklarım aklımı başıma getirdi. Bir daha asla böyle birşey yapmayacağım’’ diyordu. Evet gerçekten bir daha bir kızla yatmadı. Ancak bu kez onu bir geceyarısı ahırda atla cinsel ilişkiye girerken buldular.
Simon, Nishi'nin senaryosunun durumu mükemmel bir şekilde özetlediğini savunuyor: ‘‘Japon işadamı kısa bir tanışma istiyor. Hem de sokakta, bir yabancıyla. Tohumlarını yaymak için herşeyi yapabileceğini kanıtlıyor böylece.’’
Simon'un ilginç iddiaları bunlarla da bitmiyor. Simon'a göre kadınlar kocalarının kendilerini aldatmalarından hoşlanmıyor. Kim hoşlanır ki? Buraya kadar doğru. Ama bakın kadınlar neler yapıyorlarmış: ‘‘Kadınlar, kocalarının işten kalan boş zamanlarının hepsini kendileri ile geçirmelerini istiyor. Kocaları başka kadınlara gitmesin diye yatakta vamp kadını oynuyor. Yatakta kocalarını mutlu etmek için ellerinden geleni yapıyor.’’
DOĞUŞTAN TEK EŞLİ
Oysa durum birazcık farklı. Mesele erkeğin olabildiğince üreyebilmesi. Erkek bir gecelik ilişkide bu kadar spermi etrafta yüzlerce çocuğu olsun diye dağıtmıyor elbet. Simon erkeklerin doğuştan çokeşli değil, doğuştan tekeşli olduklarını ama içlerinde aldatma tutkusunun yattığını söylerken erkekleri uyarmadan da edemiyor: ‘‘Siz yine de evlendiğiniz kadınla yaptığınız çocukların gerçekten size mi ait olduğuna dikkat edin.’’
Her erkek evlenmeyi istiyor ama sadık kalmak istemiyor. Simon'un üreme meselesine dönelim: ‘‘Kadının çocuk sahibi olma olasılığı erkeğe göre kıyaslanamayacak kadar düşük. Kadın gürbüz sağlıklı çocuğu yapacak bir tane eş bulmalı. Kadının sadece bir erkeğe ihtiyacı var çünkü erkekte o çocuğu yapacak bir sürü sperm var. Ama kadının aynı zamanda aradığı, çocuğuna geçecek sağlıklı genlere, çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak için yüksek kazanca sahip bir erkek ve kocasının aşk ve iş meyveleri başkalarına geçmemesi için uzun vadeli sadakat.’’
Simon'a göre günümüzde kadınların işi çok zor. Maalesef tüm bunları bir erkekte paket halinde bulmak güç.
Tekrar kadın avcısı senaryosuna dönelim. İş adamı evliydi. Bunu biliyoruz. Ya o sokakta bulduğu kadına ne demeli? Nishi'nin müşterilerine sokakta bulduğu kadınların çoğu evli.
Gece kulüplerine giden evli kadınlarla yapılan yeni bir çalışmaya göre barlarda tanışıp birlikte olduğu erkeklerden hamile kalan pek çok kadın var.
İngiltere'deki DNA çalışmalarına bir bakın. İngiltere'de doğan çocukların yüzde 10 ila 12'sinin babaları annelerinin evli olduğu erkekler değil
Birbirimizi çok seviyoruz ama iki çocuğu var
Ben 20 yaşındayım. Bir senedir beraber olduğum biri var. Fakat bu kişinin 2 çocuğu var, eşi ile ayrı yaşıyor. Ama bunun sebebi ben değilim. Bana her zaman ‘Eşim beni hiçbir konuda mutlu edemedi’ diyor ve benim onu her konuda mutlu ettiğimi söylüyor. Aramızda 15 yaş var. Ama birbirimizi ölesiye seviyoruz. Benimle evlenmek istiyor. Beni çok mutlu edeceğine inanıyorum. Ama aileme ne diyeceğimi bilmiyorum.Hem aramızdaki yaş farkı hem de çocuklarından dolayı ailem kesinlikle istemez. Ben de bazen ileride çocukları yüzünden problem yasayabilir miyim, diye düşünmüyor değilim. Ailem benim için çok önemli. Bu kararda sen de bana yol gösterir misin?

Bu gibi hayati kararları hiç kimsenin etkisinde kalmadan, tümüyle kendi inisiyatifinle almalısın. Ben zaten yol gösterebilirim ama, ciddi bir karar almak gerektiğinde sizlere bırakırım. Böyle ciddi bir konuda kararını etkilemeye hakkım yok. Sen zaten satır aralarında, bana endişelerinden söz ediyorsun. Bu düşüncelerine katılıyorum. Ailenin ve o genç adamın çocuklarının elbette bu beraberliğinizde sorun yaratacağı ortada. Bu genç adam eşinden uzaklaşmış, ayrı yaşıyor, sonuçta çocuklarını baktıracak, kendisine destek olup, eş olacak bir genç hanıma ihtiyaç duyuyor. Seni de seviyor olabilir. Senin gibi gencecik, sevgi dolu tertemiz bir kızı elbette ki seviyordur. Onun da mutlu olmaya hakkı var, ama geleceğiniz için çok mücadele etmek zorundasınız.
Güneş baştan çıkartıyor
Güneş ışınları, özellikle yaz aylarında cinsel arzular'ı harekete geçiriyor. Yapılan istatistikler, bu dönemde insanların, seksi daha çok düşündüklerini ortaya çıkardı. Uzmanlar, yaz aylarıyla birlikte, giderek sıcaklığı artan güneş ışınlarının, insanlarda seks arzularını  artırdığını ve insanı cinsel anlamda uyardığını ortaya çıkardılar.
Aynı istatistikler, yaz aylarında doğanların hayatta daha başarılı olduklarını ve 1870 yılından bu yana tutulan kayıtlara göre ocak ve mart aylarında doğumların artış gösterdiğini belirtiyor. Yaz aylarının insanlar üzerinde olumlu etkiler bıraktığına dikkat çeken uzmanlar, tatil yerlerine giden insanlar arasında kurulan olumlu iletişimin aşkın daha tutkulu yaşanmasına neden olduğunu belirtiyor.
Psikiyatrist Dr. Ümit Boz, yaz aylarındaki bu değişikliklerin nedeninin biyolojik ritmlerin, gün ışığının hareketlendirici etkisi sonucu ortaya çıktığını söylüyor. Dr. Boz, ‘‘Memelilerdeki biyolojik beden saati, beyindeki duygulanımların merkezi olan Hipotalamus tarafından düzenlenir. Bu merkez beden ısısı, hormon salgıları ve uyku gibi günlük ritmleri etkiler. Doğal gün ışığı, gözler aracılığıyla insanların davranışlarını ve entelektüel yapısını etkileyen limbik sisteme iletilir. Limbik sistemden ise Hipotalamusa, geçirilir. Buradan bütün vücuttaki hormonları ve salgıları harekete geçirecek mesajlar yayınlanır’’ diyor.
CİNSEL DÜRTÜLER ARTIYOR
Yaz aylarında, cinsel arzular'ın artış nedenlerini iki başlık altında toplayan Dr. Boz, birinci boyutun sosyal yön olduğunu söylüyor. ‘‘Bu aylarda, insanlar daha rahat oluyor. Boş zaman çok olduğundan, sohbetler ve birlikte geçirilen zaman süresi artıyor. Sonuçta, beraberlikler evliliğe kadar gidebiliyor. Bu nedenle ocak, mart aylarında doğumlarda artışlar olur. Olayın ikinci boyutu ise tıbbi boyutudur. Herşeyin bir kimyası olduğu gibi, aşkın da bir kimyası vardır. Aşk, yanlızca duygu ya da romantizim değildir. Duyguların da temelinde biokimyasal değişiklikler vardır. Bu dönemde vücuttaki bütün salgılar ve hormonlar uyarılmış haldedir. Metabolizma aşırı heyecan, korku, sevinç gibi duygulanımlarla baş başadır’’ diyor.
İnsanların yaz aylarında kendilerini daha seksi hissettiklerini vurgulayan Dr. Boz, bunun nedenini güneşin tepede olduğu zaman insanın daha dik yürümesine ve özellikle kadınların kendilerine olan güvenlerinin artmasına bağlıyor.
Mevsim hastalığı
Focus dergisinin aynı konudaki incelemesinde ise tüm bu etkilerin SAD adı verilen bir tür mevsim hastalığından kaynaklandığı görüşüne yer veriliyor. Dergiye göre, bu hastalığa yakalanan insanlarda kışın, depresyon, aşırı yemek yeme alışkanlığı ve uyuklama halleri görüldüğünü ancak, yaz aylarında bu insanların sanki hiçbir rahatsızlığı yokmuş gibi cıvıl cıvıl neşe dolu bir yaşam sürdürdüğü kaydediliyor.
Dr. Ümit Boz, SAD hastalığının, gündüz saatlerinin kısaldığı sonbahar kış mevsimlerinde görülen bir depresyon olduğunu söylüyor. ‘‘Güneş ışığının süresi ve etkisi arttıkca, aktifleşen kişinin hem duygularında hem de güçlerinde artış ortaya çıkıyor. Hasta, ısının düşmesi ve güneşin etkisini kaybetmesiyle depresyona benzer şekilde durgunlaşır. Hatta hayatla ilişkisini keserek içine kapanır. Saldırganlaşır, sinirlenir, pasifleşir. Kendini dünyanın en kötü insanı olarak görür. Güneş ışınlarının yoğunlaştığı yaz mevsiminde ise tekrar eski çoşkulu, aktif kişi oluverir’’ diyor.
Adet döneminde kadının arzulu olması
Kadınlarda genellikle adet ve yumurtlama dönemlerinde cinsel arzular artar. Ancak kadın adet görürken gerçek bir ilişki yaşamayı istemez. Bu nedenle eşler, bu dönemlerde sevgiyle çeşitli aşk oyunlarına yönelebilirler. Kadının yumurtlama döneminde arzulu oluşu da bir bebek dünyaya getirmek için en ideal koşuldur. Ancak eğer kadın çocuk istemiyorsa bilinçaltından bu arzularını bastırmak için çeşitli yollar deneyecektir. Diğer hallerde kadının arzulu olduğu dönemlerde erkeğin ilgisizliği, eşler arasında soğukluk yaratır. Kadın olumsuz bir tavır takınarak bilinçaltındaki bu güdüyle kocasına karşı çıkmaya, ona ters davranmaya başlar. Mutlu bir beraberlik için eşlerin birbirlerinin isteklerine uyum sağlamaları gerekir.
Seks niye vazgeçilmez
Alman Focus Dergisi son sayısında insanların seksten niye bu kadar çok keyif aldıklarını araştırdı. Bilim adamlarına göre sadece hormon seviyesi değil, hisler, beklentiler, hatta moda bile cinsel hayatımızı etkiliyor.
Bulundukları yer hiç de keyif verici değildi. Frankfurt Havaaalanı'nda, uçağın kalkmasını bekliyorlardı. Merkezi Hamburg'da bulunan bir şirkette ARGE (araştırma geliştirme) şefi olarak çalışan 38 yaşındaki adam, sekreterinin yanındaki sandalyeye oturmuştu. Sekreterin çantadan çıkardığı dosyaları şefine uzatmak için hafifçe eğildiği sırada, elleri birbirine değdi. Ve işte ne olduysa o sırada oldu.
2 çocuk babası olan genç adam, ‘‘5 yıldan beri birlikte çalışıyorduk. Ancak ilk kez gözlerinin çok seksi olduğunu farkettim. Aklımdan onu öpmek geçti, belki de daha fazlası’’ diyor. Daha önce binlerce kez sekreterine mektup dikte etmiş, birlikte çalışmışlar, ancak aralarında böylesine bir etkileşim yaşanmamıştı. Peki şimdi ne olmuştu da bu işadamı, bir anda sekreterinden etkilenmişti?
Bilimadamları şimdi bu tür binlerce soruya cevap bulmaya çalışıyorlar. Şef yorucu ve stresli bir gün geçirmişti. Cortisol gibi stres hormonları, gün boyunca adamın keyif almasını ve cinsel duyularını bloke etmişti. Pazarlığın istediği gibi sona ermesinin ardından vücudu keyif almasını sağlayan adrenalini salgılamaya başladı. Erkeklik hormonu testosteron da harekete geçti.
Sekterine baktığında, genç kadının karanlığın da etkisiyle büyümüş olan gözbebeklerini bir cinsel uyarı olarak algıladı. Sekreter, kendisine doğru eğilmişti. Genç kadının ter ile parfüm karışımı kokusunu da algılayabiliyordu. Hormonların etkisiyle erotik bir atmosfer doğmuştu. Adam, sekreterine ilk kez başka bir gözle bakıyordu.
Bilim adamlarına göre, bu erotik mesaj bombardımanı altında hayvanlar olsaydı, üreme mekanizması hemen harekete geçer, çiftleşme gerçekleşirdi. Ancak insanlarda seks oyunları, sadece biyokimyanın, ya da vücudun salgıladığı hormonların tekelinde değil. Beklentiler, korkular, hafızaya kaydedilmiş anılar ve toplum standartları, kişinin cinsel hayatını belirliyor.
Moda bile insanın seks yaşamı konusunda belirgin bir rol üstleniyor. Kadınların giderek bilinçlenmesi bile ikili ilişkileri yakından etkiliyor. Köln Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırma, kadınların yeni tanıştıkları bir erkeğin bakışlarına 0.4 saniye gibi kısa bir sürede cevap verdiklerini ortaya koyarken, erkekler karşılarındaki kadının gözlerine ancak 1.5 saniye geçtikten sonra bakabilme cesareti gösteriyorlar. Araştırmayı yapan Pedagog Dorit Suwelack, ‘‘Erkekler kendilerini daha çok sınırlandırıyor. Kadınlar ise karşı tarafla iletişim kurmaya açıklar’’ diyor.
TV dizileri cinsel yaşamı olumsuz etkileyebilirTelevizyon dizileri cinselliği olumsuz etkileyebilir. Michigan Universitesi’nde yapılan bir çalışmada televizyon filmlerinin erkekte ve kadında farklı hormonal yanıtlara yol açabileceğini gösteren bulgular saptandı. Bazı filmlerin erkeklerde cinsel arzular'ı güçlendirirken güç ve baskınlık duygusunu tetikleyen testosteron hormonunun yapımını arttırdığı, bazılarının ise kadın ve erkekte cinsel arzu'dan çok arkadaşlık ve dostuk ilişkilerini güçlendiren progesteronu çoğalttığı gösterildi. Testosteron salgılanmasını arttıran filmlerin en tipik örneği mafya hikayelerini konu alan ‘Baba’ (The Godfather: Bölüm 2 ). Ülkemizde çok yüksek izleme oranlarına ulaşan mafya yaşamını konu alan sertlik yanlısı dizilerin gördüğü olağanüstü ilgi de testosteron salgılanmasındaki artışın etkisi olabilir!
Charles Darwin'in not defterinden
Dahi olan erkeklerin bile iş kadınlarla ilişkiye gelince 70 zekâ yaşında bir embesile dönebildiğinin en iyi kanıtı Charles Darwin'dir.
Üstat, o dönemde birkaç yıldan beri Emma Wedgwood ile iyiden iyiye kırıştırmaktadır.
Yani kırıştırma dediysek bugünün standartlarına göre de anlamayın meseleyi.
O zamanlar İngiltere'de Victorian dönemiydi. Bu dönemde toplumda belirli yeri olan insanlar, evlenmeden önce en fazla üç metre birbirlerine yaklaşıp uzaktan koklaşmakla yetinirlerdi.
Bu durum Darwin açısından artık tahammülü imkânsız bir hal almıştı.
Temmuz ayında Darwin, Emma'ya evlenme teklifinde bulunmaya karar verir.
Ancak iyi bir bilim adamı, iyi bir sosyolog ve cinsel arzuyla had safhada bulanmış olmasına rağmen hâlâ iyi bir zekâsı bulunduğundan evlilik konusunda muazzam şüpheler de taşıyordu.
Bir yaz akşamı evde oturdu, akıl defterini çıkarıp evlilik konusunda bir muhasebe yapmaya girişti.
Defterin bir sayfasına ‘EVLEN’, diğer sayfasına da ‘EVLENME’ diye başlık attı.
Ve ilgili sayfaları maddeler halinde doldurmaya başladı.
Aşağıda, bu tarihi belgeyi aynen aktarıyorum. (Kaynak: The Correspondence of Charles Darwin, vol.2 sayfa 443-445, editörler Frederick Burkhardt ve Sydney Smith, Cambridge University Press)
‘EVLEN’ sayfasında evliliğin avantajları şöyle sıralanmış:
- Çocuklar (Eğer Tanrı izin verirse)
- Bana ilgi duyabilecek sürekli hayat arkadaşı (ve yaşlılıkta arkadaş)
- Sevilecek ve oynanacak bir nesne (Köpek'ten daha iyi hiç olmazsa)
- Ev ve eve bakacak bir insan
- Müziğin ve kadın sesinin güzelliği, onunla sohbetin melodisi
- Böyle şeyler insan sağlığı için çok iyi
AMA BÜTÜN BUNLAR ÇOK BÜYÜK BİR VAKİT KAYBI
 Charles Darwin evliliğin olumlu yanlarını sıralarken bir ara gördüğünüz gibi paniklemiş ve aklı başına gelerek bir anda olumsuzlukları sıralamaya başlamıştır. Hatta dahası notların orijinalinde bu büyük harfle yazdığımız bölümün altı çizilmiştir. Devam edelim okumaya
- Aman Tanrım! Hayat boyu sadece kendimi işime verecek değilim ya. Hayır hayır olmaz. Düşünsenize kirli Londra'da evde tek başıma yaşadığımı.
- Hayal et bak, evdesin. Güzel bir kitap var elinde, müzik var. Şömine yanıyor ve karın da yanında oturuyor.
***
‘EVLENME’ sayfasındaki notlar:
- İstediğim yere istediğim zaman gidebilme özgürlüğü
- Akıllı adamlarla kulüpte sohbet imkânı
- Akrabaları ziyaret gibi tatsız bir şeye zorlanmama durumu
- Çocukların neden olacağı endişe ve masrafla uğraşmaktan kurtuluş
- Büyük ihtimalle çoğu zaman münakaşa etmek zorunda kalmaktan kaçış
- Zaman kaybı, lüzumsuz kaygılar, sorumluluk gibi şeyleri unutmak
- Eğer çok çocuk olursa kitaba ayıracak para kalmaması ihtimalinden kurtuluş.
***
Bütün bunları alt alta yazdıktan sonra Darwin sonuca varır:
‘‘Önemli değil be oğlum. Biraz gülümse haydi. İnsan bu hayatı tek başına, arkadaşsız, çocuksuz, kırışmış suratla yalnız başına da yaşayamaz ki. Önemli değil, unutma ki gerçek yaşamda birçok mutlu köle de vardır. Evlen, evlen.’’
***
İşte böyle. Darwin bu muhasebeyi yaptıktan sonra evlenmeye karar verir.
Bu kararı Emma'ya bildirmesiyle de anında şu olaylar zinciri başlar:
1- Emma adamın evlenme kararını öğrenir öğrenmez ilk önce bunu kabul eder. Sonra Charles'ı biraz daha delirtmek için sürekli olarak evlilik gününü erteler. Emma, sekse hazır hale gelmiş bir adamın beyninin yüzde 90'ının çalışmaz halde olduğunu içgüdüsel bir şekilde bilmektedir.
2- Emma evliliği erteledikçe, Charles kadına daha da tutkuyla bağlanır. Cinsel çılgınlığı artık had safhadadır çünkü.
Ve bilimsel not defterine 1838 ayının kasım ayında ‘‘Cinsel arzular insanın tükrük bezinin daha hızlı çalışması sonucunu doğuruyor. İlginç bir bağlantı var’’ diye yazmayı başarmış bir beyne sahip olan Darwin hayret bir şekilde yine aynı ay Emma'ya şu mektubu gönderir:
‘‘Bir şeyi ölçü dışında seven bir çocuk gibi yazacak kelime bulmakta güçlük çekiyorum sevgili Emma. Sevgili, canım Emma, bana büyük mutlulukları tattırmış olan elini büyük bir şükran ve alçakgönüllülükle öpüyorum. Ama sevgili Emma unutma ki hayat kısadır ve iki ay yılın altıda biridir.’’
Anlayacağınız Darwin bile o aşamada artık normal değildir. Evlenmek için iki ay bile bekleyememektedir.
3- Emma sonunda evet der. Ve çiftin birbiri ardına tam tamına 10 çocuğu olur. Darwin'in evlenmeden önce Thomas Malthaus'un nüfus artışının dünyada açlık yaratacağına ilişkin kitabını okumuş olmasına rağmen bu şekilde davranması da gayet tabii başka bir araştırma konusu olacak kadar ilginçtir.
4- Ve çocuklarından Leonard beş yaşına geldiğinnde bir gün evde kanepenin üzerinde tepinmektedir. Darwin ona biraz sessiz olmasını söyler. Leonard babasına döner ‘‘Ve rahatsız olduysan sana tavsiyem odadan çıkmandır’’ diye konuşur. (Life and Letters of Charles Darwin, Francis Darwin editör, 1888. yeni baskı Johnson Reprint Corporation 1969 vol.1, sayfa 137)
Büyük ihtimalle Darwin o anda büyük bir hata yaptığını anlamıştır ama iş işten tabii ki geçmiştir. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Arzu
Astrolojik açıdan incelediğimiz zaman bütün gezegenlerin her biri farklı özelliklere sahip enerjiler olarak değerlendiriliyor.
Peki Venüs veya Jüpiter'den bakıldığında astrolojik açıdan Dünya, ne çeşit özelliklere sahip bir gezegen olurdu?
Uzaydan çekilmiş fotoğraflara baktığımız zaman Dünya çok güzel görünüyor. Mavi ışıltılar yayan parlak bir gezegen. Ancak, bu pırıltıların taşıdığı enerji hiç de uyumlu bir ahenk taşımıyor. Tersine müthiş bir kargaşa hakim.
Kargaşayı oluşturan da, niteliksiz ve kalitesiz ‘‘arzu’’lar.
Acaba Dünya'ya ‘‘arzu gezegeni’’ diyebilir miyiz?
Bence diyebiliriz.
Böyle bir tesbiti nasıl yaptığımı merak ediyorsanız, hemen söyliyeyim; düyaya bakarak.
Siz de kendinize ve etrafınıza şöyle bir bakın. Arzuların yarattığı bir dünyada yaşamıyor musunuz?
Şimdi diyeceksiniz ki, ‘‘iyi işte, ne kadar güzel. Arzu kelimesinin yarattığı tını bile güzel. Bu durumda dünyanın da güzel bir yer olması gerekmez mi? Halbuki dünyaya tam bir kargaşa hakim. Kavgalar, savaşlar, tecavüz, yoksulluk ve tüm bunların yarattığı dehşet... Öte taraftan zevk, eğlence... Her şey birbirinin içinde. Kısacası tam bir kaos yaşanıyor. Dünya'ya ‘‘kaos gezegeni’’ demek daha çok yakışmaz mı?’’
Doğru gibi gözüküyor ama yakışmaz.
Burada kaosun yaratıcısını tesbit etmek gerek. Bunun yaratıcısı da arzu.
Arzu enerjisi kendi içinde hem olumlu, hem de olumsuz olanı barındırıyor. Tıpkı diğer gezegenlere atfedilen özellikler gibi.
Daha açık anlatmak gerekirse, şöyle diyebiliriz;
Mesela Satürn'ü incelediğimizde disiplin, zaman gibi özelliklerle karşılaşıyoruz. Disiplin dediğimizde bunun iyi ya da kötü olduğunu ilk bakışta söyliyebilir miyiz? Tabii ki, hayır. İlk bakışta ‘‘başarı’’nın yaratıcısı ya da en önemli unsuru gibi gözüküyorsa da aynı zamanda başarısızlığın da temel nedenini oluşturuyor.
Çünkü, disiplin kişinin bir işi sürdürüp sonucuna ulaşmasını sağlayabildiği gibi kişinin kendini sürekli sınırlayıp baskı altında tutmasına da neden oluyor. O zaman ise, kişinin sahip olduğu potansiyeli ortaya koyup kullanabilmesine engel teşkil ediyor. Yani kişi başarısız oluyor.
Satürn'ün enerjisi çok sert, başka örnek ver diyecek olursanız, Jüpiter'i ele alalım. Bolluk, verimlilik gezegeni. Dolayısıyla ‘‘şans gezegeni’’ diyebiliriz. Ama aynı zamanda şanssızlığı da içinde barındırıyor. Zira her şeyi bollandırıyor, arttırıyor, büyütüyor. Hem olumlu, hem de olumsuz olan ne varsa, her şeyi...
Arzu da tıpkı böyle... Başımıza ne geliyorsa, neler yaşıyorsak, dünya şimdi ne çeşit bir noktada bulunuyorsa, hep arzularımızın sonucunda oluşanları yaşıyoruz.
‘‘Kim kötü durumda olmayı arzular’’ diyeceksiniz? Tabii ki, kimse böyle olmasını istemiyor. Fakat, arzuların sonucunda açığa çıkan durum bu.
Herkes kendi için en iyi olanı arzuluyor. Bunu gerçekleştirmek için harekete geçiyor. Ve arzuları öyle kuvvetli ki, bunun dışında yani arzularının dışında başka bir düşüncesi yok.
Bütünlük, uyum, ahenk, başkalarının iyi olması gibi düşünceler, daha doğrusu enerjiler yok. Sadece kendi iyiliğini arzuluyor. Ve de üstelik bunun üzerinde hiç düşünmeden, iyi olup olmayacağını bilmeden, arzuluyor. Bütün diğer enerjilerin hepsini ‘‘arzu enerjisini’’ beslemek için kullanıyor.
Tabii sonucunda ortaya çıkan, arzu enerjisinin olumsuz tarafı.
Arzunun yıkıcı enerjisi...
Mars enerjisiyle birleşen arzu enerjisi, isteklerin savaş yoluyla elde edilmesini ön görüyor. Ve savaşlar başlıyor.
Kişisel savaşlar ve kitlesel savaşlar. Ve bu savaşların çıkmasını ve durdurmasını sağlayacak olan yine arzu enerjisi...
Peki, Yugoslavya'daki savaşın nedeni ne? Ve neden durmuyor? Sırplar neden saldırmaktan, kan dökmekten vazgeçmiyor?
Bu savaşın nedeni de, tüm savaşların altında yatan nedenler... Ekonomi, din, iktidar, sahip olmak kısacası her şekilde ‘‘güç’’ elde etmek arzusu. Ve bu arzu, savaşı doğuruyor. Arzularına ulaşıncaya kadar da bu savaşı sürdürecekler.
Peki, savaş arzulanan bir şey mi?
Bütün dünyada yaşayan insanların hepsine tek tek sorulsa, kim savaşı arzuladığını söyleyebilir?
Bırakın kendinizi, izlediğiniz savaş sahnelerini bile görmek istemezsiniz. Sonuçları ise, gerçek bir yıkım. Üstelik sadece savaşan ülke için değil, tüm dünya için...
Çünkü, dünyanın bugün ulaştığı medeniyetin gereği, ülkeler, sınırlar, etnik gruplar yok, bütün bir dünya var. Ülkeler ise, dünyanın organları haline gelmiş durumda. Tıpkı insan bedeni gibi. Parmağınız acıdığı zaman canınız yanıyor. Ve Yugoslavya belki dünyanın küçük parmağı ve bu nedenle fazla aldırış edilmiyor.
Belki de daha fazla canımızın yanması gerekiyor. Eh ne de olsa, gözümüzle, parmağımızı kıyaslayamayız. Gözümüze bir şey olsa hemen müdahale ederiz. Parmağımız ise, idare edebilir.
Ama, eskilerin şöyle bir sözü var; ‘‘Nereniz acırsa, canınız orada’’ diye... Bu savaşın durması için de canımızın daha fazla yanması gerekiyor herhalde... Tıpkı günümüz insanının kendi bedenine davrandığı gibi... Ölüm derecesine gelmeden doktora gitmediğimiz gibi...
Ölmeyi arzulamayız ama, şuursuzluğumuz sonucunda ölüyoruz ve öldürüyoruz... Umarım bir gün (fazla geç olmadan) arzu enerjisini doğru kullanabiliriz.

Kaynak:
http://www.kadinlaricin.net 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder